Astroloji Aşkına
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» Merhaba tekrar :)
Astroloji(3) EmptyPtsi Haz. 08, 2015 9:23 pm tarafından PaperDragon

» Gaziantep'ten selamlar
Astroloji(3) EmptyPtsi Haz. 08, 2015 8:52 pm tarafından PaperDragon

» Caput Algol sabit yıldızı
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 11:25 am tarafından Uranus

»  Nazım Hikmet
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 4:57 am tarafından Uranus

» Progres Asc
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 4:56 am tarafından Uranus

» Stelyum
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 4:55 am tarafından Uranus

» ben geldimm
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 4:52 am tarafından Uranus

» SES ??
Astroloji(3) EmptyPtsi Mayıs 18, 2015 4:51 am tarafından Uranus

» KARŞILIKLI AĞIRLAMA (MUTUAL RECEPTİON)
Astroloji(3) EmptyC.tesi Ara. 20, 2014 10:35 pm tarafından sinan1399

Anket

Bucunuz Hangisi

Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 402 ]
Astroloji(3) Vote_lcap8%Astroloji(3) Vote_rcap 8% [ 376 ]
Astroloji(3) Vote_lcap8%Astroloji(3) Vote_rcap 8% [ 370 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 439 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 410 ]
Astroloji(3) Vote_lcap8%Astroloji(3) Vote_rcap 8% [ 391 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 409 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 414 ]
Astroloji(3) Vote_lcap7%Astroloji(3) Vote_rcap 7% [ 347 ]
Astroloji(3) Vote_lcap7%Astroloji(3) Vote_rcap 7% [ 318 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 415 ]
Astroloji(3) Vote_lcap9%Astroloji(3) Vote_rcap 9% [ 427 ]

Toplam Oylar : 4718

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Nisan 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim

.
.

Astroloji(3)

Aşağa gitmek

Astroloji(3) Empty Astroloji(3)

Mesaj tarafından ali Ptsi Nis. 26, 2010 9:36 pm


ATLAS FELEĞİ








]Muhyiddini Arabi
şöyle devam ediyor;



“Hak Teâlâ burçlarında olan
hazinelerden ve etkili bilgilerden bir şey almak için 12 melâikenin
elinde bulunan bu yıldızlardan her bir yıldızı ATLAS feleği
içinde yerleştirmiştir.”



İçinde yerleştirmiştir yani
güneş sistemimiz dışındaki galaksi i
çinde!







BURÇLAR



Eskilerin “BURÇ”
kelimesiyle adlandırdığı takımyıldızlar yaklaşık 500-600 milyon ile
milyarı geçen sayılarda biraraya gelmiş güneş benzeri yıldızlardan
oluşmuştur. Ve bunlar, Evrene, kendi yapılarına uygun bir biçimde
çeşitli kozmik ışınlar yayarlar.



Bunların yaydıkları ışınlar ise
Güneş çevresinde dönmekte olan dünyayı ve üzerindekileri, tüm
sistemle birlikte sürekli bombardıman altında tutarlar.








BURÇLAR,
GERÇEKTE.




MELEKÎ
VARLIKLARDIR!



Az önce dedik ki, taş, yıldız,
hayvan gibi isimlerin ardında, Hakk’ın varlığından başka bir şey
mevcut değildir!. Bir yıldız ya da takımyıldız, ‘Burç’’
dediğimiz sistemler dahi belirli mânâları ihtiva eden yoğunlaşmış
kitleler.



Burçlar, meleki varlıklardır
gerçekte...



Burçlar, orijini itibariyle
“meleki boyut
” olması hasebiyle, bu boyut itibariyle Cennet
boyutunda tesirlerini icra ederler.








BURÇLARIN
BEDENLERİ




VE RUHLARI



“Burçlar” dediğimiz sistemler
sürekli dönüşüm hâlindedir, bedenleri itibariyle; ruhları ise esmâ
kökenli meleklerdir ve onlar için ölüm kavramı geçersizdir.






"BURÇLAR"
HAKKINDA




TASAVVUF
EHLİNİN GÖRÜŞLERİ



Önce Tasavvufun en önde gelen
simâlarından Muhyiddin A’râbî’nin âlemin ve burçların oluşu
hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle; Fütuhatı Mekkîye
isimli eserinden...



MUHYİDDİN A’RABİ DİYOR Kİ:


“Hak Teâlâ, kendinde bir şey yok
iken, mevcûdiyet sıfatıyla sıfatlanmıştır. Diyebilirim ki, Hak Teâlâ,
mevcûdiyetin ta kendisidir.



Rasûlullâh sallullahu aleyhi ve
sellem efendimiz:


“Allah vardı ve onunla beraber
hiçbir şey yoktu.”



]Buyurmuşlardı.


]Hak Teâlâ kendi nefsi ve
hüviyeti yönünden bilinmez; bu bilinmezlik ve görünmezlik
keyfiyetine de “İLİM” denmiştir.



Hak Teâlâ’nın evvelki şekli,
buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır. Burada âlem, “Bâtın”
hükmüyle mevcuttu. Bâtınî hükümden ise âlemin zuhûru imkânsızdır.




İşte bu ilk duman da Rahman’ın
“Zâhir” adı olmuştur. Bu durumda kendi nefsini görerek ilmî ve özel
bir tecellî ile ruhî şekillerden birini seçmiştir. Bundan sonra
Zâtıyla nefsine bakınca nefsini sayısız sıfatlarla muttasıf olarak
buldu. İşte bu buluşu meydana getiren ilk bakış, İLİM’di.




İlimde mevcût olan bu sıfatlara
da “mâkûlât” dendi. Aynı zamanda “Aklı Evvel” adını bu bakışı
yapması hasebi ile aldı. Bu akıl, âlemlerin duman ve bulut içinde
gizli olan sıfatlar olduğunu, bunun da kendi nefsi olduğunu
seyreyledi. Ve bu sanki gölge olan aklın zâtından uzanan varlık, o
tecellinin nûrundan oluştu.



Buna da “Levhi Mahfuz” veya
“Zâti Tabiat” denildi. Bununla beraber bu boyutta bunun tümüne
Hayat, İlim, İrade, Kelâm denildi.



Rükûnler boyutunda
ateş-hava-su-toprak; cisimler âleminde sıcaklık, rutûbet, soğukluk,
kuruluk; Canlılar düzeyinde de kan, safra, sevda, balgam denilir.




Bundan sonra “Akl-ı Evvel”,
çehresini o dumana çevirerek, kendisinden neler kaldığını görmek
istedi. Fakat bu sıfatların varlığının dışında hiçbir şey göremedi.
İşte bütün âlemin sûret ve şekilleri bu zulmet ve gizlilik içinde
bulunmaktadır. Hak Teâlâ’nın ARŞ’I da bu zulmet içindedir. Arşın
etrafında da kürsü, felekler, cennetler, semâlar, rükûnler ve
doğurucular vardır. Bu varlığın babası Akıldır, anası Nefs.



“Şunu da bil ki, Hak Teâlâ daha
evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevî bir cisim
yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR
adını vermiştir.”


Bu burçlar toprak, su, hava,
ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı dünya ehlinin unsurlarına benzer.



Hak Teâlâ her bir burçta cennet
ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan
cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve
karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin
bozulmasıyla olur.




Gerçek olarak âlemimizin
öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle
bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır
.
Arşın esası 4 kaide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına
rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.



Konaklar üçtür. Dünya, Berzah,
Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu
konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12
eder bu da 12 burca delâlet eder.



Şu anda bize cennet gibi gelen
dünyamız, âhıret günü itibariyle ateşe döneceği için Berzah da bu
dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.




Bunlardan Koç, Aslan, Yay
aynı mizaç ve mertebededir.




Boğa, Başak ve Oğlak[
başka mertebede ve aynı mizaçtadır.




İkizler, Terazi ve Kova
başka mertebe ve aynı mizaçtadır.



Nihâyet Yengeç, Akrep ve
Balık
başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim
vali olarak bir menzilde bulunurlar.



Dünyanınki ise Yengeç burcudur.




Berzah âlemi ise Başak burcunun
hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de dünyanın ateşe dönmesi
durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun
hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azâbı sona erdiğinde ise
ikizler burcu dünyayı teslim almış olur.



Cenâb-ı Hak Teâlâ oniki burcun
mümessili olan her bir melâikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu
burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı
olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında
dünyada bırakırlar.




Cennet ve Cehennem ehline
nezâret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu
12 burçtan çıkar.




Cennetlerdeki meydana
getirişlerden tutun da; yemek ve içmek,
]nikâh ve hareket,
değişiklik ve şehvet gibi şeyler hepsi o hazinelerden inen 12 burcun
temsilcileri eliyle ve Allah’ın izniyle olur. Adn cenneti hariç,
diğer cennetleri bu 12 burcun mümessilleri bina etmişlerdir.



İnsanın âhıret neşeti, berzah
neşeti gibidir. İnsanın bâtını, kendisine göre bir hayâldir.



Mükevkep felek cennetin tabanı,
atlas felekte cennetin semâsıdır. Hava, âlemin hayatıdır. Bu nemli
sıcak bir havadır. Hava içindeki nisbetler ve dereceler yükseldi mi
buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde
ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey
yoktur.



En azâmetli burçlar da hava
tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.



Dünya ve dünya semâsı içindeki
aydan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs, dördüncü
semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci
semâda da Satürn vardır.



Bu gezegenlerin her biri meydana
geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere
melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükûnlere
tesir etmeye başladılar.



Zaman, tümüyle izâfî bir şey
olup gerçek varlığı yoktur. Güneşin görünmesiyle gündüz ve
kaybolmasıyla gece olur ki bu izâfî hükümlerden aylar, mevsimler
seneler doğar.



Allah her semâyı imâr edecek ruh
âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.



İnsanlardan evvel, Allah,
yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.



]Dünyadan ayrıldıktan sonra,
artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyâmet günüdür.




Mükevkep felek ateşe
döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yâni sonsuz ateş derinliği
olduğundan “cehennem” adını almıştır.



]Sırat ise, arzımızın üstünden
mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet
surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.




Dünyada insan bir
hayâldir.



]Bugün dünya evi denen bu yerler
kıyâmet günü Cehennem evi hâline gelecektir.”




Evet,
Hazreti Muhammed aleyhisselâmın getirdiği İslâm Dini’ni en
iyi anlayanlardan biri olan Muhyiddini A’rabî’den bu konuda
size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar.




İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ
DİYOR Kİ:



Zamanın Gavs-ı A’zâmı ve Kutbul
Aktabı
olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf
İbrahim Hakkı Erzurumî
de Burçlar ve tesirleri hakkında bakın
neler demiş:



“Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı
gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nisbet edilmiştir. Nahsı
ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir.




Buna karşılık Zühre (Venüs)
gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir.



Zuhal yıldızına ahmaklık,
cehâlet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç
anlama gibi huylar izâfe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan
nutfelere tâli olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları, Allahû
Teâlâ’nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu
vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.




Zuhal, Çarşamba gecesine ve
Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.



anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî bu arada çeşitli hadîslerde
geçen “beşyüz yıllık yol” tâbiri için de şu izahı
yapmaktadır:



“Heyeti İslâm’da göklerin ve
yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile târif
etmekten maksad, büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu
esas ölçüleri değildir.”




Bu şiirinde yıldızların olaylar
üzerindeki tesirlerini şu satırlarla ifâde eder. İ.
Hakkı
Erzurumî:



“Ve sonra Hakkı der, ilm-i felek
sırrını ayân ettim



Otuz beyt içinde Nahs ve Sa’d
saatlerini beyân ettim.



İki âlemde bir bildim müessir
Zât-ı Mevlâyı



Fakat sebeplere bağlanmış ednâyı
hem alâyı.




Eğer bilmek dilersen
olduğun saat ne saattır




Hangi yıldız hükmeder,
ol dem nuhusat ya saadettir.”




Dünya üzerindeki
oluşumların sebeplerinin yıldızlar olduğunu, ancak bu sebepleri
meydana getirenin de Allahû Teâlâ olduğunu böylece tespit eden
Erzurumî,
Ayın tesirleri hakkında da özetle şunları söylemekte:




“Denizlerdeki
med-cezir olaylarında ay baş müsebbibdir.




Ayın ilk onbeş gününde
sıcaklık ve rutubet çok olduğundan damarlar kan ile dolup insan ve
hayvan bedenleri kuvvet bulur.



Dolunaydan sonra soğuk
ve kuruluğun ağır basmasıyla ihtilâtı erba bedenin derinliklerinde
bulunmakla damarlarda kan azalıp, büyüme ve gelişme az olur; insan
ve hayvan bedenleri zayıflar.




Arabî ayların ilk
yarısında hastalanan kolay kurtulurken, ikinci yarıda hastalananlar
güç sıhhat bulurlar.




Ayın ilk yarısında
canlıların beyin dokuları ziyade olup, ikinci yarısında azalma olur



Mehtapda insan aya
karşı uyusa veya çok otursa, bedenine gevşeklik ve tembellik gelip,
baş ağrısı ve nezle olabilir.



Mehtapda hayvan eti
kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir.



İlk yarıda balıklar su
yüzüne yakın olup yağlı ve güçlü iken, ikinci yarıda dibe kaçıp
güçleri ve yağları azalır.




İlk yarıda haşerat
yeryüzünde daha çoğalır ve yırtıcılar canlıları yemeye daha heveskâr
olur. İkinci yarıda bunun tersi olur.




Ayın ilk yarısında
dikilen ağaçlar çabuk büyür ve çok gelişir; ikinci yarıda ise
dikilen ağaçlar zayıf olur veya kurur.”




Ayın çeşitli burçlarda
doğuşunun hangi sahalarda getireceği faydalar hakkında da özetle
şunları söylemekte “MÂRİFETNAME” sahibi. Hakkı:



“Ay;




Koç
burcunda doğduğunda her işe başlamayı güzel say;





Boğada
olduğunda evlen, ticaret yap, bina yap;




İkizlerde
doğduğunda gayrımenkul al, ilim oku;




Yengeçte
iken haberleşmeye değer ver, müshil kullan, seyahate çık;




Aslanda
iken ihtiyaçlarını, giderecek kişiye arzet, ziraat, tamir ve hacamat
yap;




Başak]ta
iken yeni giy, dostlarla sohbet et ve ibâdete ağırlık ver;





Terazide
iken alış-veriş yap, sohbet eyle, Kur’ân dinle, devâlı nesneleri iç;





Akrep
burcunda iken, temizlen, arın, yalnızlığa çekil, sükût edip iç
âlemine dön;




Yay burcunda iken
kan aldır, hamam ve traşı iyi say;


Oğlak burcunda
iken kuyu kaz, toprakla uğraş, alış-verişi iyi say;




Kova burcuna
geldiğinde vasıtalı olarak seyahate çık güzel yerleri gez;





Balık burcunda
iken de deniz seyahati iyidir, ortaklık ticareti iyi olur.”



Mârifetnâme’de,
gezegenlerin tesirinin hakikatı bahsinde beşinci nevî de özetle
şöyle demektedir İbrahim Hakkı Hazretleri:




“Yıldızlar, meleklerin
elinde mecbur ve muztardır. Melekler de Hak Teâlâ’nın emrinde boyun
eğerler, itâat ederler. Hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile
harekette ve hareketsizliktedir.




Güneş sıcak ve
kurudur. Ay soğuk ve rutûbetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile
âlemde mutasarrıftır. Müneccim –astrolog- bu sözleri ile doğruyu
söylemektedir. Ancak bütün işleri, yıldızlara bağlaması doğru
değildir. Yıldızlar ancak Hak Teâlâ’nın izni ile bu tasarruflara
yetmişlerdir. Yıldızlar ve tabiatların tesir ve tasarrufda rolleri
vardır.




Oniki burçda oniki
melek vardır... Yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında
dolaşıp hizmet ederler!”




Bu konuyu daha detaylı
olarak anlatan İbrahim Hakkı, konuları geniş boyutlu görmek
gerektiğini de belirterek tek bir bilimle çözülemeyeceğine işaret
ederek şöyle der:




“Bu hakikatı bu
şekilde idrâk etmek ne tıb ilmiyle, ne hikmeti tabiî ile ve ne de
ahkâm-ı nücum-astroloji hükümleri-ile hâsıl olur. Ancak Nübüvvet
ilmiyle bilinir!.”




Günün hangi
saatlerinde hangi işlerin yapılmasının uygun olacağını dahi
astrolojik tesirlere bağlı olarak açıklayan

Erzurum’lu ibrahim Hakkı, bu konuda da şöyle der.




“Otuz beyt içinde nahs
ve sa’d-menfi ve müsbet saatleri beyân ettim.



İki âlemde bir bildim
müessir Zât-ı Mevlâ’yı




Fakat sebeplere
bağlamış ednâyı hem â’lâyı




Eğer bilmek dilersen
olduğun saat ne saattır




Hangi yıldız hükmeder
ol dem nühuset ya saadettir.



Bu arada günün hangi
saatine hangi yıldızın radyasyonu güçlüdür, bunun hesabının nasıl
yapılacağını öğreten beyitleri yazan Hakkı daha sonra şöyle
der:




“Saat zamanlarını bir
bir yedi gezegene ver gel.




Olduğun vakte hangi
gezegen gelirse hâkim onu bil




Zuhaldir -satürn-
nahsı ekber saati hem ağır olurmuş




]Yeri yedinci felektir
bina yap başlama hiç iş




Mübârek müşteridir
-Jüpiter- sa’di ekber saatini hoş bil




Bey ve şira, tezvic
edip her şugle ol mail.




Cihan Merihe -Mars-
mahkûm olduğu saat hiç iş etme.




Çünkü nahs-ı
esgardır kan aldır kimseye gitme.




Mübârek
şems-güneş-hükmünde, taleb kıl cümle yârânı.




Yeri dördüncü
felektir ziyâret eyle sultanı Zühre –Venüs- sa’di esgardır o saat
ictima eyle.




Sohbet ve tatlı söz
et güzel ses istimâ eyle.



Nakş, et, hesab
etmek olur mergub




Kamer –ay- sa’d oldu
bu gökte o saatte sefer hoştur.




Ticaret, şirket,
haber ve mektub göndermek hoştur.




Yedi seyyare ahkâmı
bu tertib üzere kanundur.




Gel ey Hak’kı bil o
Hak’kı, cümle hüküm O’nundur.”




Bedenin terkibi
bahsinin ikinci fasıl, üçüncü nevi’nde ise Erzurum’lu İbrahim
Hakkı Hazretleri şu görüşü anlatır:



“Allahû Teâlâ’nın
kudreti ile, ulvî ecramın -planetlerin ve burçların- süflî
cisimlerde -maddî yapılarda- çeşit çeşit tesirleri daimî olduğundan,
bütün halkın şekil, hâl, ahlâk ve tavrı henüz ana rahminde nutfe
iken rast gelen baht ve tâli’leri tesirlerinden meydana gelmiştir.





Ana rahmine nutfe
vâki olduğu saatte, baba ve ananın tâlileri hangi işte ise, o,
nutfenin zâtına tesirle nakşıbend, yâni işlenmiş olur.





Meselâ saâdeti,
şekâveti, anlayışlı, ahmak, bahil cömert, korkak, yiğit, sevgi,
düşmanlık hırs kanâat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik,
rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, ceml ve kemâl, kelâl ve
melâl her ne hal üzere ise, o nutfenin zâtına tâli olur.




Çünkü o nutfe
ceninin cisminin levh-i mahfûzdur. Levh-i mahfûz ise bu âlemin
mazharı, aynasıdır.




O halde, saîd olan,
o saadetini annesi karnında bulmuştur. Şakî olan da şekâvetini anası
karnından almıştır.




Nitekim Habîb-i
Ekrem (aleyhisselâm) hazretleri şöyle buyurmuştur:




Said o kimsedir ki,
annesi karnında said olmuş; şakî o kimsedir ki, annesi karnında şakî
olmuştur!.




Herkesin Tâli’nin
tesirini remz ve işaret ile duyurmuştur.




Halkın bütün şekil,
sıfat ve mizaçları felekî vaziyetler gereğince rahîmlerde ayrı
olunca, ecelî müsemmaları da mizaçlarına göre orada muhtelif takdir
olunmuştur.”




Aslına sâdık kalarak
günümüz Türkçesine “Mârifetnâme”yi kazandıran Bedir
Kitabevi’nin basmış olduğu nüshalarda nakletmiş olduğumuz bölümleri
daha detaylı olarak okuyabilir inceleyebilirsiniz. Diğer kitabevleri
ise maalesef bu bahislerin önemini anlayamadıklarından,
günümüzde
lüzumsuz sanarak bazı bölümleri, türkçeleştirdikleri metinlere
almamışlardır.




Mevzûu daha fazla
uzatmamak gayesiyle, Muhterem İmam Azîz bin Muhammed
Nesefî
hazretlerinin yazmış olduğu “Zübdetül Hakaik” adlı
eserinden alıntılar yapmayacağım. Esasen gününün şartları içinde bu
konuları açıklamaya çalışan bu değerli din âlimi “Mebde ve Meâd
adlı eserinde çok teferruatlı olarak çeşitli hususları açıklamış,
burçların ve güneş sistemi içindeki yıldızların insanlar üzerindeki
tesirlerini anlatmış, ölümötesine dair çeşitli hallerden
sözetmiştir. Çok geniş olan bu eseri daha sonra “Zübdetül Hakaik
adlı eserinde de özetlemiştir. Arzu edenler günümüz Türkçesine
çevrilmiş olan “Zübdetül Hakaik” adlı kitabı da tetkik
edebilirler.



İnşâallah Muhyiddin
A’rabî
Hazretlerinin “Fütûhatı Mekkiye” adlı eseri de
orijinaline sâdık kalınarak Türkçe’ye kazandırılabilse, bu takdirde
görülecektir ki, henüz günümüz insanınca anlaşılamamış ve idrâk
edilememiş pek çok gerçek geçmişte yaşamış çok değerli âlimlerimiz
tarafından tespit edilmiş, ancak günün şartları dolayısıyla ilmî
olarak izah edilememiştir.

Kaynak: Ahmet Hulusi'de Kavramlar
ali
ali
Astro Özel Üye
Astro Özel Üye

Erkek
Koç Yılan
Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 59
Nerden : tr
Kayıt tarihi : 31/03/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz